TOPRAK ANA Toprak tarımın ana unsurudur. Ülkemiz tarıma elverişli geniş topraklara sahiptir ve ülkemizde tarım önemli bir geçim kaynağıdır. Tarım konusunda ilgili bakanlık Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı’dır.
Ülkemizde tarımı destekleyen kurumlar: T.C. Ziraat Bankası Tarım Kredi Kooperatifleri GAP İdaresi Başkanlığı Devlet Su İşleri Müdürlüğü Tarım Satış Kooperatifleri Ziraat Odaları ve Meslek Odaları
Cumhuriyet döneminden itibaren ülkemizde, nüfus artışına rağmen tarımsal nüfus başlarda dalgalanma ardından da düşüş göstermiştir. Sizce bu düşüşün nedenleri neler olabilir? DÜŞÜNELİM???
DÜŞÜNELİM??? Tarımda makineleşme tarımsal faaliyetleri nasıl etkilemiştir?
TARIMI ETKİLEYEN FAKTÖRLER 1. SULAMA: Türkiye tarımında en büyük sorun sulama sorunudur. Tarımda sulama ihtiyacının en fazla olduğu bölgemiz Güneydoğu Anadolu Bölgesi iken , bu sorunun en az olduğu bölgemiz Karadeniz Bölgesidir. Akarsularımızın derin vadilerden akması ve rejimlerinin düzensiz olmasından dolayı sulamada yeterince faydalanamıyoruz. Bunun için mutlaka akarsular üzerindeki baraj sayısı artırılmalıdır. 2.GÜBRELEME: Tarımda sulama sorunu çözüldükten sonra üretimi daha da artırmak için gübre kullanımı artırılmalıdır. 3.TOHUM ISLAHI: Sulama ve gübre sorunu çözüldükten sonra verimi daha da artırmak için kaliteli tohum kullanılmalıdır. Ülkemizde kalite tohum üretme konusunda devlet üretme çiftlikleri ve tohum ıslah istasyonları çalışmalar yapmaktadır. Ancak kaliteli tohum ithali devam etmektedir.
4.MAKİNE KULLANIMI: Ürünün zamanında ekimi, hasadı ve yüksek verim için makine kullanımı şarttır. Ancak makine kullanımı yurdumuzda yeterli ölçüde gelişmemiştir. Sebepleri: · Makine kullanıma elverişsiz alanların varlığı, · Makine kullanımının ekonomik olmadığı küçük alanların varlığı, · İş gücünün bazı bölgelerde daha ucuz olması, · Makine fiyatlarının çiftçinin alım gücünün üstünde olması 5.ZİRAİ MÜCADELE: Tarımdaki hastalıkların, yabani otların ve haşerelerin meydana getireceği üretim düşüklüğünü önlemek için ilaçlı mücadele şarttır. Zirai mücadelede daha çok ilaç kullanılmaktadır.
6.TOPRAK BAKIMI: Tarla yağışlardan önce sürülmeli, yabancı otlardan arındırılmalıdır. Erozyona karşı korunmalıdır. 7.TOPRAK ANALİZİ: Toprak analizleri ile en iyi verim alınabilecek ürün belirlenir. Ayrıca toprağın ihtiyacı olan mineraller tespit edilerek kullanılacak gübre belirlenir. 8. DESTEKLEME ALIMI VE PAZAR: Verimi etkilemez. Üretim miktarını etkiler. Çiftçi ürettiği malı pazarda zarar etmeden satabilmelidir. Çiftçinin elverişsiz piyasa şartlarından olumsuz etkilenmemesi için devlet bazı ürünlerde destekleme alımı yapmaktadır (Destekleme alımı: Devletin çiftçinin malını belirli bir taban fiyat üzerinden alması olayıdır.) Destekleme alımı yapılan birçok ürün vardır. 9. ÇİFTÇİ EĞİTİLMELİ VE KREDİ DESTEĞİ SAĞLANMALIDIR.
TARİHTE TOPRAK YÖNETİMİ SELÇUKLULARDA TOPRAK YÖNETİMİ: Selçuklularda tarım yapılan topraklar ikta denilen bölümlere ayrılmıştı. İktalar maaş veya hizmet karşılığında belirli süreler için askerlere, komutanlara ve devlet adamlarına verilirdi. Bu usulle verilen topraklar HAS,İKTA ve HARİCİ olarak üçe ayrılırdı. HAS: Geliri doğrudan sultan ailesine verilirdi. İKTA: Toprakları işleme karşılığında belli sayıda asker yetiştirir ve savaş zamanında orduya katılırdı. HARACİ: Geliri doğrudan devlet hazinesine aktarılırdı.
AVRUPA’DA TOPRAK YÖNETİMİ: FEODALİTE (DEREBEYLİK):Bu sistemde siyasi yapı bir piramide benzer. KRAL (İMPARATOR) SOYLULAR SERFLER
FEODALİTEDE: Kralların mutlak egemenliği yoktur. İdare tek merkezden yapılmamaktadır. Temel üretim aracı olan toprak derebeyler arasında paylaştırılmıştır. Bu beyler siyasi iradelerini gerekirse zor kullanarak krala kabul ettirecek güce sahiptir. Askeri güç de feodal beyler arasında paylaştırılmıştır. Bu nedenle kralın savaşta başarılı olması da feodalitenin desteğine bağlıdır. ÖZETLE: Feodalizmin temel özellikleri bölünmüşlük ve yerelliktir.
OSMANLI’DA TOPRAK YÖNETİMİ Tımar sistemi: Osmanlıda toprağın sahibi devletti. Çiftçinin verdiği vergiyi devlet değil devlet adına Sipahi adı verilen görevli alırdı. SİPAHİ devlet adına devlet işlerini yöneten bir memurdur. Toprağında çalışan insanlara karşı sınırsız yetki sahibi değildir.
DİKKAT! Tımar sistemi sayesinde hem üretimde devamlılık sağlanmış ( toprağını ekmeyenden vergisi, 3 yıl üst üste ekmeyenden ise tımarı alınırdı) hem de hazineye yük olmadan sürekli savaşa hazır güçlü bir ordu meydana getirilmiştir. Kendisine dirlik verilen kişi arazilerin gelirlerinin bir kısmını maaş olarak alır, belirli bir kısmıyla da atlı asker beslerdi. Böylece devlet, memurlarına da maaş yerine toprak verdiği için nakit para hazinede kalırdı.
DÜŞÜNELİM??? İkta sisteminin ve Tımar sisteminin faydaları göz önünde bulundurulduğunda Batı’daki feodal düzenle bu iki sistemi karşılaştırınız.
DEVLETLER NASIL GELİŞİR? Tarih boyunca önemli ticaret yolları üzerinde kurulan uygarlıklar ticarete ve ticaretten elde edilen zenginliğe paralel olarak ekonomi, bilim, sanat ve kültür alanında önemli ilerlemeler kaydetmişlerdir. Örneğin: Kral Yolu (Lidya Uygarlığı), İpek Yolu, Baharat Yolu
GÜNÜMÜZDE TİCARET YOLLARI AÇISINDAN ÖNEMLİ YERLER ŞUNLARDIR: *Kuzey Amerika ile Güney Amerika arasında yer alan ve 1914’de açılan Panama Kanalı, *Atlas Okyanusu’nu Akdeniz’e bağlayan Cebelitarık Boğazı, *Akdeniz’i Kızıldeniz vasıtasıyla Hint Okyanusuna bağlayan Süveyş Kanalı *Karadeniz’i Akdeniz’e bağlayan İstanbul-Çanakkale Boğazları
Cebeli Tarık Boğazı Süveyş Kanalı Panama Kanalı Bering boğazı
COĞRAFİ KEŞİFLERLE ZENGİNLEŞEN AVRUPA: Yeni kıtalara yayılma ve onların zenginliklerini ele geçirme olanağı elde etmiştir. Avrupa düşüncesi ve kültürü bu süreçten itibaren yayılmaya başlamıştır. Bunu yaparken Avrupalılar yerli halkları ve yerel yaşamı dağıtmış hatta yok etmiş ve Avrupa kültürünü egemen kılmaya çalışmışlardır.
KOL GÜCÜNDEN MAKİNE GÜCÜNE GEÇİŞ ( SANAYİ DEVRİMİ ) 18. yy’a kadar üretim insan ve hayvan gücüyle yapılırken Avrupa’daki bilimsel gelişmeler 18.yy’dan itibaren, üretime de uygulandı. Buhar gücüyle çalışan makinelerin yapılması sanayileşmeyi hızlandırdı.
HİÇ BİTMEYEN DESTEK Toplumsal dayanışma pek çok sorunun çözümünde anahtardır. Tarih boyunca Türkler bu amaçla “VAKIF”lar kurmuşlardır. Vakıflar dini ve hukuki kurumlardır.
VAKIFLAR: Dini ve sosyal hizmetlerin görülmesi; Fethedilen ülkelerde Türk kültürünün yerleşmesi; Ordunun teçhiz edilmesi; Donanmaya yardım edilmesi; Öğrenci yurtlarının temin edilmesi gibi konularda önemli hizmetler vermişlerdir. Vakıf hastaneler, darüşşifalar, tımarhaneler ve imaretler de önemli vakıf kuruluşlarıdır.
VAKIFLAR YOLUYLA ŞU KONULARDA ÖNEMLİ BAŞARILAR ELDE EDİLMİŞTİR. *Vakıflar, devletin kuruluş yıllarında fethedilen topraklarda Türk yerleşiminin imkânlarını hazırlamış, yeni açılan alanların şenlendirilmesinde etkili olmuştur. *Vakıflar, Anadolu, Rumeli ve devletin egemen olduğu diğer bölgelerde şehir, kasaba ve köylerin büyümesinde, bayındır hale getirilmesinde büyük rol oynamıştır. Kurulan mescit, ,imaret, cami, medrese ve ya benzeri bir yapı, bir beldede yeni bir semtin oluşmasına, oranın yerleşme haline gelmesine yardımcı olmuştur. Böylece şehirlerin planları zenginleşmiş ve birçok hizmet bu yolla yerleşme alanlarına getirilebilmiştir. *Ayrıca, devletin egemen olduğu bölgelerde ulaşım, haberleşme ve taşımacılık alanlarında canlı bir hayatın oluşması için gerekli olan yol ağının işlekliğinde de vakıfların rolü büyüktür. Çünkü yol yapımı, yollar üzerinde kervansaraylar ve çeşitli konaklama yerleri vakıflar yoluyla desteklenmiştir
VAKIFLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ’nün çalışmaları kapsamında Vakıf Eski Eserler Onarım Projesi yurt çapında bulunan eserlerin koruma ve restorasyonu gerçekleştirilmeye çalışılmaktadır. Her yıl mayıs ayının ikinci haftası ile başlayan Vakıflar Haftası 2006 yılının Vakıf Medeniyeti Yılı ilan edilmesi nedeniyle yurt genelinde kutlanmıştır.
NASIL EĞİTİM GÖRDÜLER? OSMANLI’DA MESLEK EDİNDİRME TEŞKİLATI: AHİLİK Ahilik Teşkilatı 13. yy.da Anadolu’da, dericilikle uğraşan Ahi Evran tarafından kurulmuş esnaf ve sanatkarlar birliğine denir.Bu teşkilat çok uzun yıllar esnaf ve sanatkarlara rehberlik ederek çalışma ilkelerini belirlemiştir.Ahilikte önemli olan sadece bir sanat öğrenmek değil; ayrıca ahlaklı olmaktır.
Güçlü bir sivil toplum örgütü olan Ahiliğin görevleri şunlardır: *Üye sayısını, malların kalitesini ve fiyatları belirlemek.Denetimden geçen mal damgalanır ve pazara ondan sonra sunulurdu. Bozuk mal çıkaran esnaf cezalandırılırdı. “Pabucu dama atıldı.” deyimi buradan kalmadır. Düşük kaliteli mallar da fakirlere dağıtılırdı. *Müşterilerinin haklarını korumak *Üretimi ihtiyaca göre belirlemek *Sanatkârlara sanat ahlakını yerleştirmek *Esnaf ile hükümetin ilişkilerini düzenlemek *Üyelerin zararlarını karşılamak ve kredi vermek
AHİLİKTE: Usta-Kalfa-Çırak ilişkisi vardır.12-13 yaşındaki çocuk velisi tarafından yeteneklerine uygun bir sanat faaliyeti gösteren ustanın yanına çırak olarak verilirmiş. Ahilikte ustalık töreni özenle yapılır; tören sonunda usta adayının kendi iş yerini açabilmesi ve öğrendiği sanatıyla geçimini sağlaması için kendisine “destur” verilirdi.
MEDRESE: Osmanlı Devleti’nde İznik’in fethinden sonra kurulan medreseye ünlü düşünür Davud’i Kayseri müderris olarak atanmıştır. Osmanlı’da medreseler eğitim ve öğretim faaliyetlerini vakıflar aracılığıyla gerçekleştirirlerdi. Medreseye öğrenciler sınavla alınırlar, bir müderrisin okutacağı öğrenci sayısı 20’yi geçmezdi. Medreselerin yüksek bölümü ücretsiz ve yatılıydı. Medreselerde okutulacak dersler yetiştirilmesi hedeflenen meslek gruplarına göre belirlenirdi. Medreselerde İslami ilimler, matematik, geometri, mantık, tıp, felsefe, fizik, kimya, tarih, coğrafya ve tabiat bilimleri gibi dersler okutulurdu.
SAHN-I SEMAN MEDRESESİ: Fatih’in İstanbul’u fethettikten sonra kurduğu eğitim kurumları Arasında en üst düzeyde eğitim veren yüksek öğrenim kurumudur. Medresenin eğitim müfredatının hazırlanmasında Ali Kuşçu’nun önemli katkıları olmuştur. Kanuni Döneminde Süleymaniye Medreseleri açıldıktan sonra Sahn-ı Seman dini ilimlerin okutulduğu medreselere dönüşürken, Süleymaniye medreselerinde pozitif bilimler okutulmuştur.
ENDERUN MEKTEBİ: Osmanlı’da mülki, idari ve diğer memur kadrolarının yetiştirildiği okuldur. II. Murat itibariyle çıkarılan Devşirme Kanunu gereğince gayrimüslim halkın 8-20 yaş arasındaki çocuklarından gürbüz olanları Acemi Ocağına asker olarak yetiştirilmek üzere alınırken zeki ve kabiliyetli olanlar da Enderun’a alınırdı.1909 yılına kadar eğitim faaliyetleri süren Enderun’da beden eğitimi, uygulamalı saray işleri, sanat eğitimi, İslami bilgiler öğretimi üzerinde yoğunlaşılırdı.
ENDERUN; Aşağıdan yukarıya doğru 7 (yedi) odadan oluşuyordu. Bu odalar büyük oda, küçük oda, doğancılar odası, seferli odası, kiler odası, hazine odası ve has oda şeklinde sıralanmaktaydı. Öğrenciler odaların alt basamağında öğretime başlar, üste doğru yükselirdi. Öğretim, uygulamalı ve de teorik olarak iki şekilde yapılırdı. Uygulamalı olanlar; saray ve protokol hizmetleri, güreş, atlama, meç ve ok atma gibi spor çalışmaları, hat sanatı, müzik vb. gibi güzel sanatlardı. Teorik olanlar ise Türkçe, Arapça Dilbilgisi olan Sarf ve Nahiv, Farsça, Edebiyat, Tarih, Fen, Cebir ve İslamî ilimler (hadis, tefsir, fıkıh, kelam gibi) idi. Bu önemli eğitim kurumu Osmanlı devlet hayatına çok sayıda sadrazam, vezir, yüksek rütbeli asker ve bir çok hattat, şair, müzisyen, ressam ve minyatür ustası yetiştirmiştir. 1909’a kadar devam eden Enderun Mektebi, Türk eğitim tarihinde çok önemli bir yer tutar, dünya eğitim tarihinde Türklerin bir katkısı olarak geçer.
|
|
|
|